12 Aralık 2008 Cuma

Peru



Gitmesi zor, kalması kolay...






Lima, Cusco, Nazca...
İnkaların insanı dehşete düşüren tarihleri. Kayıp şehirler, bulunmuş şehirler, silinmiş yazılar. Sömürülmenin, başkaldırıların ve taş blokların ülkesi. Bir de toprağa yüzyıllar önce çizilen çizgilerin. Bazı ülkeler renkleriyle kalır insanın aklında. Kırmızının tonları, yeşilin ve mavinin ve toprağın. Peru öyle bir ülke. Ne yazık ki yoksulluğun ve berbat idareciliğin pençesinde kıvranan ama yine de çekiciliğini korumayı sürdüren.

Ülkenin baş kenti Lima, bugün batının şehirlerini aratmayan kozmopolit bir yapıya sahip ve belirli bölgelerde yerlisinden çok turiste rastlayacağınız şehirlerden. Miraflores ve Barranco gibi özellikle gece hayatının yoğun olduğu kesimleriyle ilgi çekici, en önemli dünya mutfaklarından biri haline gelen mutfağıyla (patates ve pilavı yan yana yemeyi seviyorsanız...) insanın hem midesini hem zihnini hoş tutan bu şehir aynı zamanda dünyanın en ucuz şehirlerinden.

Lima tehlikeli değil. Sayıları sonsuz gibi görünen kapkaççıları saymazsak dünyanın diğer başkentlerinden bu anlamda bir farkı yok. Şehir merkezi nispeten dikkatli olunması gereken tek bölge ama merkezden uzakta, sahile uzanan bölüm olan Miraflores gibi yerlerde turistik olmalarına rağmen ender olarak sorun yaşanıyor. Merkezde –neredeyse bütün Güney Amerika şehirlerinde olduğu üzere- Plaza de Las Armas var -İspanyol askerler zamanında bu meydanlarda toplandıkları için halk kısa yolu seçip bu merkezleri silahlar meydanı olarak adlandırmış. Miraflores’in merkezindeki Park Kennedy üzerinde düzenlenen çeşitli sergilerle de biliniyor. Yani sadece çiçekleri değil, çeşitli zamanlarda çeşitli sanatçıların eserlerini de görebiliyorsunuz. (Ben gittiğimde dünyadan manzaralar sergisi ardı ve dev boyutta fotoğraflar her bir yanı süslüyorlardı.) Parkı geçip sahile yaklaştığınızda alışveriş merkezine ulaşabiliyorsunuz. Yine sahil hattı sizi Barranco’ya kadar götürüyor. Bu sevimli mahalle, şansınız yaver giderse sokak tiyatrolarının en ilginç örneklerini görebileceğiniz ve Peru’nun meder-i iftiharı Pisco Sour içmek için en uygun yer.

Bazıları Peru’da bir şehirden diğerine geçerken çok ucuz olduğu için otobüs yolculuğunu tercih ediyorlar. Ben bu hatayı bir kez, Lima’dan Cusco’ya giderken yaptım. Ne yazık ki yağmurlu bir gündü. Üzerime akan suları düşündüğümde otobüsün tavanı yok gibiydi diyebilirim ve ne yazık ki duraklardan birinde satın aldığım şekerler çantamın dibindeydiler. Haliyle son durağa vardığımızda çantamın içi böcek dolmuştu. Korkunç bir manzara. 30 avro kar etmek adına –çünkü uçak biletiyle otobüs bileti arasındaki fark bu- sekiz saat çileye değmeyeceğini açıklamak için anlatıyorum bu manzarayı. Elbiselerimle duştan çıkmış gibi otelin önünde dikilip dokunmaya cesaret edemediğim çantamla kendime küfrederken ne hissettiğimi tahmin edebilirsiniz... -Üstelik Lan’la uçtuğunuzda, önceden internetten kendinize bir “frequent flyer” kartı çıkarttığınızda (3 dk.lık hiçbir ekstra ödeme vb. gerektirmeyen bir işlem) Lan’ın mil programı süper olduğu için üç beş uçuştan sonra bir uçuşu bedavaya getirebiliyorsunuz. Şirketin tek yön fiyatları gidiş-dönüş fiyatlarından farklı değil.-

Cusco Lima’dan çok farklı. Ana yolun yönünü kavradığınız anda kesinlikle kaybolmayacağınız, favori turistik Pazar Pisaq ve Maçu Piçu da dahil her yere kolaylıkla ulaşabileceğiniz her şeyiyle enfes bir şehir. Benim bütün Peru’daki favori tapınağım Korikança da Cusco’da yer allıyor. –Belki de çok fazla resmini ve belgeselini gördüğümden Maçu Piçu bana beklediğim ölçüde etkileyici gelmedi. Bütün bir şehri görebilmek cazip olsa da şehrin hemen yanındaki ve çıkması atletik beceri gerektiren ay tapınağı bile benim için çok daha etkileyiciydi.

Bu kadar ay sonra Maçu Piçu’yu hatırladığımda aklıma daha çok tuvalete koşturan turistlerin görüntüsü geliyor. Peru’da sebzelerle ilgili sorun bu. Salata yemeyi matah sana modern çağ insanı “doğal ortamda yetişen” sebzelerin aynı zamanda bakteri ve kurtlara açık olduğunu ne yazık ki gözden kaçırıyor. Sonuç mu –çiğ yediğiniz her sebzenin, özellikle de salatanın, işkenceye dönüşmesi. Bir gün gitmeyi planlayan biri için Peru’yla ilgili belki de en önemli bilgi bu –domateslere evet, salatalara ve marullara hayır. Gerisi de damak zevkinize kalmış zaten. Guinea Pig ya da Hint Domuzuna gelecek olursak. Bizde evcil hayvan olarak dahi görülmeyen bu hayvan Peru kültürünün ciddi bir parçası. Cusco katedralinde “Son Akşam Yemeği” tablosunda dahi İsa’nın önünde ana yemek olarak servis edildiğini görebileceğiniz bu hayvanın eti az olduğu için aslında çok da lezzetli değil.

Gelelim herkesin bana sorup durduğu çizgilere. Evet, Pampa bölgesindeki Nazca’ya geçtim, hayır, uçağa binmedim. Neden mi? Çünkü hayatımdan zorum yok. Uçaktan inen üç beş kişinin uçağın kapısının aniden açılması ve türbülansla ilgili hikayelerini dinleyip gazetelerde de düşen uçak ve ölen turistlerle ilgili haberleri okuyunca içinizde binmek isteği falan kalmıyor. Ben paşa paşa gözlem kulesine çıktım. Perulular zaten çizgiler kulelerden izliyorlar. Manzara 20 dakikalık uçuşta görüldüğü gibi değil ama manzara yine de aynı ölçüde büyüleyici. Ve hayır, Nazca ziyaretimde çekirgeler hariç her hangi bir antenli ufak yeşil yaratığa rastlamadım –döndüğümden beri bu espriyi kaç kere duyduğuma inanamazsınız.

Ve güney batıdaki Puno - Titikaka gölü. Kafanızı dinlemek için gideceğiniz yer. İnka efsaneleri ilk İnka Manko Kapak’ın bu gölün sularından çıktığını söylüyor. Elbette Güneş Tanrısı’nın isteğiyle. (Sonra nedense Puno’yu bırakıp gidip imparatorluğu Cusco’da kurmuş.) Cusco-Puno arasında trenle de yolculuk edilebiliyor. Alpaka giyeceklerin bu bölgeden alınması gerektiğini söylüyorlar ama örneğin Cusco’da merkezden biraz uzaklaştığınızda zaten merkezde bir yaptık diye sattıkları dokuma ve giysileri dörtte bir fiyatına bulabiliyorsunuz. Peru’da taksi dahil herşey her yerde pazarlığa tabi. (Bir dip not: Binmeden önce mutlaka taksiciyle pazarlık edin.) Bu yüzden Alpakası meşhur denilen yerden almakla sadece fiyat farkı ödediğinizi rahatça söyleyebilirim.

Yazıyı çok önemli –ve bana en sık sorulan- üç detayla bitireceğim: 1. Onca aşıyı olmak gerekiyor mu? Hayır. Eğer ki ormana girmeyecek ve şehirde kalacaksanız ihtiyacınız olan tek şey ishal için ilaç ve Cusco’da her yerde bulabileceğiniz yükseklik çarpması için kullanılan haplar.
2. Koka yaprakları gerçekten her yerde satılıyor mu? Evet. Ama kafa yapmıyor.
3. Vize. İşte işin acıklı kısmı. Türkiye’deki fahri konsolosluğun türk vatandaşlarına vize verme yetkisi yok. Türklerin vizelerini Roma’daki Peru konsolosluğundan almaları gerekiyor. Bu işlem de çok kolay olmasına karşın –dilekçe, iki fotoğraf ve bir kredi kartı fotokopisi- bir hafta sürüyor. Ama aldığınızda vizeyi 90 günlük veriyorlar yani dilediğiniz gibi dolanabiliyorsunuz.


Z. Heyzen Ateş

Hiç yorum yok: